KARADENİZ BÖLGESİ


Karadeniz bölgesi Türkiye’nin en fazla yağış alan bölgesidir. Yağışının çok olması nedeni ile ormanlık ve yeşil alanıda fazladır. Karadeniz bölgesi engebeli alanı çoğunluktadır. Karadeniz bölgesi deyince akla çay, fındık ve hamsi gelir.
Karadeniz bölgesinde bir çok doğal güzellik ve tarihi yer bulunmaktadır.
Karadeniz bölgesinde doğal güzellik, Erikbeli yaylası, Abant gölü, Ballıca Mağarası, Uzungöl, Kaçkar Dağları, Ayder Yaylası ve Gökgöl Mağarası
Karadeniz bölgesinde tarihi yerleri, Sümela Manastırı, Filyos antik kenti, Taş köprü, Santa Harabeleri, Kral Kaya mezarları ve Gogara kilisesi
Karadeniz bölgesini kendine has şivesi vardır. Karadeniz bölgesinde yaşayan kişilere laz denir ve laz şivesi konuşulur.
Halk oyunları arasında, Atabarı, Horon,Kolbastı ve halay gelir. En önemli Müzik aletleri kemençedir.
Karadeniz bölgesini yöresel yemekleri, Hamsi buğulama, Hamsi tava, Kara lahana çorbası, Mıhlama, Mısır ekmeği, Laz böreği Ve Akçaabat köftesi.
Karadeniz bölgesindeki el sanatları, Ahşap işçiliği, Dokumacılık, Bakırcılık ve Dokumacılıktır.
Karadeniz bölgesini yöresel kıyafetleri, Kadınlar, keten ya da pamuklu iç çamaşırı üzerine entari ve “kapale” adı verilen yelek giymekte, başlarına fes üzerine bağlanmış sarı-yeşil “çatkı” veya “atça” denilen etrafı pullu başörtüleri sarmaktadır.
Erkekler, altlarına keten bezinden potur veya zipka, üstlerine yakasız işlik mintan üzerine körüklü yelek ve aba ceket giymekte, başlarına seymenlere özgü poşu sarılı fes veya keçe külah takmaktadır.

Karadeniz Bölgesine ait bazı yerel şive(ağız) örnekleri;

Abrul: Nisan

Accuk: Azıcık
Ahaca: İşte burada
Bacca: bahçaBahçe, fındık bahçesi
Bayak: Az önce, demin
Bece: Bu gece
Çileklik Çalı çileği. Yaprağından çorba yapılır
Çömen:Otluk
Ey: Bir seslenme edası
Ey vermek: Seslenmek,
Güman: Umut
Güni: Güney
Löç: Çok ıslak, suya doymuş
Mabeyin: Oda
Oyrak: Çukur arazi
Paçka: Küçük ev, serentiye benzer yapı
Şavgu: Şevki adının yöresel söylenişi

Karadeniz Bölgesine ait bazı yerel yemek örnekleri;

BAKLA ÇORBASI (Gerede)
Karalahana Çorbası (Ordu)
Fasulye Kavurması (Giresun)
HAMSİ BÖREĞİ (Giresun)
CEVİZLİ TAVUK (SAMSUN)
PANCAR YAPRAĞI ÇORBASI (GİRESUN)
GELİN TIRNAĞI (SAFRANBOLU)
GENDİME ÇORBASI (GÜMÜŞHANE)
BEYAZ BAKLAVA (Zonguldak)
TOYGA ÇORBASI (AMASYA)
TOKAT DOLMASI
Kızarmış Hamsi Buğulama (Karadeniz)
ETLİ EKMEK (Kastamonu)
FINDIK KÖFTESİ (GİRESUN)
Laz Helvası
Ayvalı Et (Gümüşhane)
MISIR PASTASI (SİNOP)
Kuymak (Mıhlama) Trabzon
Uğut (Bolu)
Siron (Gümüşhane)
Laz Böreği
Mengen Pilavı (Bolu)
Kıymalı Karalahana (Samsun)
Kağıtta Hamsı (Samsun)
Peynirli Ve Cevizli Mantı (Samsun)
Yanıç (Samsun)
Böbrek Kavurma (Samsun)
Mısır Çorbası (Samsun)

Karadeniz Bölgesine ait bazı yerel oyun örnekleri;


ARALI EMEN
En az beş kişilik iki takımla oynanır.Takımların oluşumu ve emenin kim
tarafından korunacağı tekerlemelerle belirlenir.Emen meydan ortasına konulmuş
bir taştır.Birinci takının görevi rakip takım oyuncularının emene dokunmasını
engellemektir.İkinci takımın görevi ise emene dokunarak ele geçirmeye
çalışmaktır.Birinci takım emen taşının etrafını çevreleyerek rakip takımın taşa
dokunmasını engellemeye çalışır.Bu sırada ikinci takım oyuncuları meydana
yayılarak emeni koruyan oyuncuları rahatsız etmeye başlarlar.Bu mücadele
esnasında ikinci takım oyuncularından emene dokunmaya çalışanlardan yakalananlar
oyun dışı kalırlar.Eğer ikinci takım oyuncuları birinci takım oyuncularından
birisiyle emen arasından yakalanmadan geçerse birinci takımın bu oyuncusu da
oyun dışı kalır.Bu yarışma emen ele geçirilinceye ya da ikinci takım
oyuncularının tamamı oyun dışı kalıncaya kadar devam eder.

BABADİK
İki grup arasında oynanan oyunun malzemeleri bir top ve
yedi adet yassı taştan ibarettir. Yassı taşlar üst üste dizilir. Amaç altı yedi
metre uzaktan topu yuvarlayarak taşları yıkmaktır. Atış yapılıp, taşların
yıkılmasıyla oyun başlar. Top karşı takımdadır, atışı yapan grup yıktıkları
taşları tekrar üst üste dizmeye çalışırken, diğer grup ellerindeki topu elden
ele geçirerek onları vurmaya çalışır. Topla vurulan oyun dışı kalır. Eğer
vurulmaya çalışılan kişi, atılan topu yakalayabilirse, topu rakiplerinin
alamayacağı bir yere fırlatarak takımına zaman kazandırmış olur. Onlar taşları
bu sırada üst üste dizmeye çalışırlar. Her ne kadar kulağa kolay işmiş gibi
gelse de üst üste yedi taşı yıkmadan koymak çetin iştir. Tüm taşları dizerlerse,
oyunu kazanırlar, eğer gruptaki oyuncuların hepsi taşları dizemeden rakipleri
tarafından vurulursa kaybederler.

Karadeniz Bölgesinde Yetişen ve Üretilen En Temel Tarım Ürünleri; fındık, çay, hamsi olmaktadır.

Karadeniz Bölgesinin Tarihi Yerleri ve Doğal Güzellikleri; Bölgede yer alan Erikbeli yaylası, Abant gölü, Ballıca mağarası, Uzungöl, Kaçkar Dağları, Ayder yaylası ve Gökgöl mağarası bölgenin doğal güzelliklerinin başında yer almaktadır. Bu doğal güzelliklerinin yanı sıra Sümela Manastırı, Filyon Antik Kenti, Taş Köprü, Santa Harabeleri, Kral Kaya Mezarları ve Gogara Kilisesi bölgenin en gözde tarihi eserleridir.

Kendisine özgü bir şivesi olan Karadeniz Bölgesinde yaygın bir şekilde laz şivesi konuşulmaktadır. Buradaki halka ise “laz” adı verilmektedir.

Karadeniz Bölgesinin Yemekleri; Bölgede yetiştirilen ve avlanan ürünler doğrultusunda hamsi buğulama, hamsi tava, kara lahana çorbası, mıhlama, mısır ekmeği, laz böreği ve akçaabat köftesi bölgenin yöresel yemekleridir.

Karadeniz Bölgesinin Yöresel Kıyafetleri; Karadeniz böglesi kadınları keten veya pamuklu iç çamaşırlarının üzerine entarı ya da kapale adı verilen yelekler giyerler ve çatkı ya da atça adında pullu başörtüleri başlarına örterler.

Karadeniz erkekleri ise keten benzinden pantolon şeklinde giysiler, üstlerine ise körüklü yelek ve aba ceket giyerler ayrıca kafalarına fes ya da keçe külah takarlar.

EVLENME

Evlilikler yakın çevreden yapılır, yakın çevrede kız

yoksa dışarı çıkılırdı. Gelinlik kız komşu, akraba ve aile büyüklerince yapılırdı. Her ne kadar erkeğin görüşü alınsada son söz aile büyüklerindi.

Beşik kertme vardı. Ancak bu doğuda olduğu kadar zorlayıcı olmayıp, çocuklar büyüyünce evleme zorunluğu taşımazlardı. Kız arama da elçi denilen insanlar devreye girerdi.

Kız seçimine çok önem verilirdi. Kızın soyu sopu araştırılırdı. Kız tarafıda erkeğin soyu sopunu araştırır, uygunsa verirdi. Kızın erkeğe gönüllü olması ve kaçma işini beraber planladıkları durumlarda olay fazla büyütülmez, zamanla örtbas edilirdi. Sevenlerin kavuşamama durumunda maraz denen ruh hastalıkları olurdu. Kız istenmeden önce ondan büyük kız olup olmadığı araştırılırdı. Böyle bir durum varsa kız istenmez, istense de büyük kız varken ufak kız verilmezdi. Kızın bir başkasına sevdalı olup olmadığına bakılrdı. Kız daha istenmeden, yani iş resmiyete dökülmeden elçiler sayesinde iş halledilmiş olurdu.

Kız istenmeye gidilirken karşı taraf haberdar edilir, hazırlıklı olmaları sağlanırdı. Erkek tarafı karşılanır ağırlanır. Bir müddet ordan buradan konuşuldukjtan sonra asıl konuya girilirdi. "Allah'un izniyle, Peyganberun kavliyle kizinuzi oğlumuz Temel'e istiyiruk" denirdi. Kız tarafı kendini naza çeker, cevap vermek istemez, çay kahve, yemek ikram edip konuyu dağıtmaya çalışırdı. Erke tarafı da israr eder "Kızı vermezseniz ne yemeğinizi yeriz nede kahvenizi içeriz" derdi. Hayli mücadele sonunda istekler sıralanır, kabul edilince de kız verilirdi. Kız istendiğinde verilirdi. Çünkü söz önceden alınır ve kararlaştırılmış olurdu. Söz alınmadan kız istendiğinde, istenmedik olaylar olabilirdi. Erkek tarafı soğuk karşılanır. Mazeretler uydurulur. Bazen de kız görücüye çıkmazdı. Kız tarafı erkek tarfının karşılayabileceği kadar başlık parası isterdi. Bu kıza harcanırdı. Ayrıca kıza alınacak eşya ve altın tesbit edilirdi.
Ara kesildikten sonra (kızın sözünün alınması) olay
hemen duyurulurdu. Bu da erkek tarfının dılaru da hava ya kurşun sıkmasıyla olurdu. Peşinden yemek yenir. Düğün günü belirlenir, ayrıntılar konuşulurdu.
Ara kesilirken kız tarfına verilen sözler düğnden önce yerine getirilirdi. Bir alış veriş günü tesbit edilirdi. Genellikle Çarşamba günü olurdu. Her iki tarfta birinci derece yakınlar olurdu.

Alınan eşyalar önce kız evine gönderilir, kızın kendi hazırladığı eşyalarla birlikte sergilenirdi. Bu olaya "Bohça Açıldı" denirdi. Perşembe'den Cumartesiye kadar açık kalır isteyen gelir bakardı.
Eşyalar evden çıkarken, kızın erkek kardeşi yoksa bir yakını kapıyı keser ya da sanduğa otururdu. Kapı erkek tarafının bir miktar para vermesiyle açılırdı. Cumartesi erkek evine getirilen eşyalar kız tarafınca yerleştirilirdi. Kına gecesi Cumartesi olup her iki taraftada yapılırdı. Misafirler horon eder, oynar, toplu halde kurşun sıkılırdı. O gecede geline kına yakılır. Başka isteyenlerde var ise onlarda kına yakardı. Bazen geline yakma işlemi Pazar sabahına bıraklıdığı da olurdu. Erkek tarafı kına gecesinde şeker, fındık türü yiyecekler gönderirdi. Pazar sabahı erkek tarafı kalabalık bir halde kızı almaya giderdi. "Duğunci" denen bu grup yol boyunca sık sık silah sıkardı. Bunu duyan kız tarafı da karşılık verirdi.

Gelini evden genellikte damadın babası veya ağabeyi çıkarırdı. Bu arada kapı kesilir bahşiş istenirdi. Yol boyunca yer yer yol kesildiği olurdu. Geli evden çıkarken kurşun sesleri ortalığı yıkardı.Bazı evlerdede ilahiler okunurdu . Yol yakınsa gelin yaya, uzaksa at ile getirilirdi. Gelinin evinden gelenlere ikram edilen lokumu damada ulaştıran ödüllendirilirdi. Bu kimseye "müjdeci" denirdi. Müjdeciye ya para ya da bir tepsi baklava verilirdi. Kız ve erkek tarafıı birlikte kurşun ata ata gelinle birlikte erkek evine gelirdi. Bu gruba "alay" denirdi. Kız ağlarsa, "Hem ağlıyalum, hem gidelum" denirdi. Kız eve girmeden önce tatlı dilli olsun diye, elini bala tutturup sağ parmaklarıyla kapının başına sürerlerdi. Zengin olsun diye başına bez koyup para dökerlerdi. Kız tarfından birileri gelini içeri sokmaz.Bir şeyler isterdi. Buna "kapılık istemek" derlerdi.

Gelin odasına götürülür, oturtulur, yanında genellikle ablası veya yengesi bulunurdu. Bazen de o mahalede yeni gelin olmuş birisi de olabilirdi. Düğün akşama kadar devam ederdi. Bu arada sıksaray, sallama, atlama, titreme gibi horonlar yapılırdı. Horonlar genellikle erkek erkeğe, kadın kadına oynanırdı. Erkekler daha çok evin dışında veya avluda, kadınlar ise evin içinde bir yerde oynarlardı. Erkekler kızlar bir arda oynadığında kadınlar veya kızların kollarına ancak yakınları girebilirdi. Horonlar kaval, tulum, akordiyon, mozika (mızıka) nadir olarak zurna ve daha çok kemençe eşliğinde oynanırdı.

Çoğu zeminde şairle atma türkülerle horona ayrı bir renk katarlardı. Bu arada erkek anaları da boş durmaz. Sağa sola göz gezdirir. Bir kız ararlardı. Yakın komşuların yardımıyla misafirlere yemek verilirdi. Bu arada bazıları bahşiş almak için yemeği engellerdi. Buna "sofra bağlama" denirdi. Hava kararamadan düğün alayı dağılır fakat kız tarafından bir kaç kişi bir müddet daha beklerdi. Gerdeğe girilmeden eğer önceden kıyılmadıysa " hoca nikahı" yapılırdı. Ev gerdeğe gireceklere bırakılır. Bir günlüğüne ev sakinleri komşulara kalırdı. Pazartesi günü gelin erken kalkar ve ev işlerine konulurdu. Sözde uğursuzluk getirmesin diye geline bir hafta süpürge tutturulmazdı. Bugün aynı zamanda kız ve erkek tarafının birbirine bohça içersinde hediye verdiği gündür. Bu olaya "bohça çıktı" denirdi. Düğünden bir hafta sonra "yedi" olurdu. Yedi, kızın damatla babasının evine gitmesiydi. Damat'a bu arada bazen ağra kaçan şakalar yapılırdı. Bu şakalrdan korunmak için damadın yanında korumaları olurdu. Damat sofraya oturduğunda sofra arkadaşları tarafından bağlanır. Kaynana sofranın açılması ve damadın yemek yemesi için bahşiş verirdi. Yedididen birkaç gün sonra da kız tarafı erkek tarafınca devet edilirdi.

YÖRESEL GİYİM

Kadınların başlarında genel olarak sâde ve çiçek desenli örtüler vardır. Uzun entari giyilir. Entari
üzerine peştemal bağlanır. Peştemal ise umûmiyetle kahverengi, kırmızı ve siyah renktedir. Bele kalın bir kuşak sarılır. Ayağa renkli yün çorap giyilir. Başlarına keşan adı verilen bir örtü örterler.

Erkeklerin başlarında kara şayaktan yapılmış bir başlık vardır. Bu başlık ortası oyuk bir sargı biçimindedir. Yandan sarkan kolları ile bağlanarak başa sarılır. Gövdeye kolsuz ve yakası aşağı doğru uzanan yelek, bunun altında işlik denilen gömlek giyilir. Pantolonun yerini "zıpka" alır. Bu arkası körüklü, paçaları dar bir pantolon çeşididir. Ayağa "sabuk" denilen bir çizme giyilir.

HALK OYUNLARI VE FOLKLOR

Halk oyunları ve müziği Doğu Karadeniz bölgesinin
özelliklerini taşır. Folklor, halk müziği ve halk oyunlarında Kafkas ülkelerinin tesiri görülür. Başta gelen oyunları ise "horon" olup, bunların meşhurları"hemşin horonu, Rize titremesi, iki ayak, sıçrayarak ve sallama"dır. Horon kelimesi "horom"dan gelir. Bu ise mısır tarlalarındaki yığınlara verilen isimdir.

ÖLÜM

Cenaze törenlerini hocalar yönlendirir. Eğer durum
ağırlaşmış ve yapılacak bir şey kalmamışsa, hoca çağrılır, son nefeste Kur'an ile gitmesi sağlanırdı. Ölüm yaşlılar için doğal karşılanır, çocuk ve genç ölümleri derin iz bırakırdı.Bu gibi durumlarda halen devam eden ölünün arkasından destan yazma geleneği vardır. Ölen kimsenin ağzının açık kalmaması için bir bez parçasıyla ağzı bağlanır.Üzerine şimemesi için bir bıçak konur. Ölüm olayı yakın köylere sela, uzaklara telefon veya telgrafla bildirilir.

Cenaze genelde, ertesi gün gömülür. Bundan maksat uzakta olan yakınlarun gelebilmesi içindir.

Genellikle öğle namazı sonrası, yakınların
yetişememe durumunda ikindi namazından sonra defin işlemi olur. Ölüye dargın olanlar dahi cenaze törenine katılır. Ölünün başında ağıt yakılır. Ağıtlarda sınır olmaz. Ölenin ardından iyiliklerinden, yaşadıklarından gelişigüzel sesli olarak bahsedilir. Bunu kadınlar çoğunlukla yapar. Komşular devreye girer, ölü sahiplerini teselli ederken geleni gideni ağırlar, uzaktan gelenlere yemek veririler. Ölünün hazırlanması, cenaze önce ve sonrası işlele hep komşular uğraşır.
Yıkanıp tabutla musllaya konan mevtanın yüzüne isteyen bakabilir. Cenaze namazına tabut omuzda götürülür. Her ailenin kendine ait mezarlığı olduğu gibi köyün ortak mezarlığıda vardır.

Ceset özenle hazırlanan mezara tabutla veya kefenle konur. Ceset gömülürken Kur'an okunur. Cenazeye gelen çocuklara bisküvi, şeker, fakirlere ve ihtiyacı olanlara havlu, namazgah, Kur'an-ı Kerim, dini bilgiler ve para verilirdi. Bazı yerlerde ölenin günahlarını affı için devir denilen dini bir tören yapılırdı.

Defin akşamı ölü evinde Kur'an okunur. Bazı yerlerde de ölünün yıkanmasından gömülmesine kadar ki süre de hatim yaptırılır. Belli aralıklarda mevlit okutulur. Ölü yakınları uzun süre yalnız bırakılmaz, ziyaret edilir.

Rize ve çevresinde birçok medeniyet ve devletler gelip geçmiştir. Fakat Rize'nin Türkler tarafından fethinden sonra, diğer medeniyetler târihin seyri içerisinde unutulmuş ve bu bölge tamâmen Türk-İslâm kültürüyle yoğrulmuş ve üstünlük sağlamıştır.

Leave a Reply