JAPON KÜLTÜRÜ


1-) JAPONYA VE İLGİNÇ COĞRAFYASI

Bir ülkenin kültürünü ve yaşam tarzını en çok biçimlendiren şeylerden bir tanesi de coğrafyasıdır. Bu nedenle öncelikle bu konudan başlamak istedik çünkü bu temel unsur hakkından bilgi sahibi olmadan bir ülkenin kültürünü anlatmak masaldan öteye gitmiyor malesef. Birçoğumuzun bildiği gibi Japonya bir ada ülkesidir. Laf olsun diye söylemiyoruz gerçekten koca ülke 3 binden fazla irili ufaklı adadan oluşuyor. 378 bin kilometre karelik bu adalardan 4 tanesi, ülke topraklarının %97’sini oluşturuyor ve hemen hepsinde bir ya da birden fazla yanardağ bulunuyor. Ülkede 200’den fazla volkanik dağ bulunuyor. Bu dağlardan en büyüğü ve bilineni olan Fuji, Japonlarca kutsal kabul edilmektedir. Japonların doğaya inanılmaz saygı duymalarının arkasında bu zorlu coğrafya yatmaktadır. Öyle ki en yakın komşusu ve baş belası olan Çinliler kanji alfabelerinde Japonya’yı “güneş” ve “köken” anlamına gelen harflerle simgelemişlerdir. Bu nedenle Japonya’ya “Doğan Güneşin Ülkesi” demiştir.


2-) JAPON YEMEK KÜLTÜRÜ

Japonların bize en en ters gelen olayı yemek kültürüdür desek yalan olmaz. Bizdeki “denizden babam çıksa yerim”cilerin bile kaldıramayacağı kadar deniz ürünlerine düşkün Japonlar. Tsukiji olarak bilinen Tokyo’nun en büyük balık pazarında en çok satılan ürünler ahtapot, kalamar, denizanası. Hepimizin duyduğu suşi dışında kalamarlı pizza ülkenin en sevilen gündelik yiyeceklerinden biri hem de siparişi en erken 1 saat içinde hazır olmasına rağmen. Yasak olmasına, her yıl onlarca protesto gösterisi yapılmasına rağmen balina avlamaktan da vazgeçmiyorlar malesef. Basashi denilen ince kesilmiş çiğ at eti de Japonların ilginç yiyeceklerinden sadece bir diğeri. Kare karpuz üretmeleri ya da otomatlarda bira dağıtmalarının yanısıra restorantlarında dokunmatik menülerle sipariş almaları bunların yanında çok ilginç kalmıyor.

3-) BİLİM VE EĞİTİMDEKİ BAŞARILARI

Japon kültürünü besleyen ve yücelten en önemli alanlardan bir diğeri de hiç şüphesiz eğitim sistemleri. Japon eğitim sisteminin amacı geleneklerine bağlı, toplumla zıt düşmeyip aynı hedefe ulaşmak için ilerlemeyi görev sayan bireyler yetiştirmektir. Bu anlamda bireyselliği küçümsemesiyle Batı’nın tam zıttı. Japonya’da okur yazarlık oranı %100’e yakındır. Zorunlu eğitim 9 yıl olup bunun ilk 6 yılı ilkokul (Shogakko) son 3 yılı ortaokul (Chugakko) düzeyindedir. Bir Japon’un 6 yaşından 15 yaşına kadar devlet okullarında alacağı eğitim ücretsizdir. İlkokul düzeyinde bir öğretmene ortalama 25 öğrenci, ortaöğretimde 18 öğrenci, yükseköğretimde 11 öğrenci düşmektedir. PISA verilerine göre Japon öğrencilerin akademik başarıları da uluslararası standartların çok üzerindedir. Japonya şimdiye kadar kimya, tıp ve fizik alanında 15 Nobel ödülü biliminsanı yetiştirmiştir. Daha önce 3 Japon matematikçi Fields madalyasına layık görülmüş 1 tanesi de Gauss Ödülü kazanmıştır.


4-) GELENEKSEL JAPON SPORLARI

Japonya ve spor denince akla ilk gelenler Karate, Judo, Aikido gibi savunma sporları geliyor. Bunlar dışında binlerce yıllık geçmişi bulunan Kendo (bir çeşit eskrim) ve Kyudo (okçuluk) gibi sporları da mevcut. Ancak geleneksel japon sporları arasından en büyük öneme sahip olan Sumo’dur. 1500 yıllık bir geçmişi bulunan bu ilginç spor 100-200 kg arasındaki rikishi (sumo güreşçisi)’nin birbirlerini dohyo dışına çıkarmaya çalışması şeklinde özetlenebilir. Tanımı kolay olsa da 40 farklı tekniği ile icrası oldukça zordur. Geleneksel inanışa göre tanrı Take-Mizakuçi Japon ulusal birliğini kurabilmek için rakipleriyle sumo yapmıştır. Bu nedenle halk arasında yarı-dinsel bir öneme sahiptir. Bunlar dışında Japonya’dan başka yer göremeyeceğiniz çok ilginç spor oyunları da mevcuttur. Özellikle Botaoshi denilen oyunu izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.



5-) ANİME – MANGA KÜLTÜRÜ

Japonya denince adını anmadan geçilemeyecek bir başka konu da bu anime manga kültürüdür. Japonların kendilerine has tarzıyla ürettiği çizgi film ve çizgi romanlar dünyaya kültürlerini yaymak için âdeta birer araca dönüşmüş durumda. Amerika’nın Hollywood’a yüklediği misyonu anime & manga ile başardılar diyebilirim. Çocukken en sevdiğimiz çizgi filmlerden olan Tsubasa, Şeker Kız Candy Türkiye’de en bilinen animelerden. Tabii bunların çocuklar için olmayan bir çok psikopat işi senaryoya sahip olanları da var. Kocaman gözlü, idealize edilmiş çizgi karakterlere yazılan hayal gücünün sınırlarını zorlayan senaryolar özellikle Japon mistisizmiyle harmanlanınca ortaya gerçekten ilginç sonuçlar çıkabiliyor. Erotiğinden korku-gerilimine, bilimkurgusundan romantiğine kadar birçok alt dalı bulunan bu anime ve mangalar çizgifilm olayını çocuk işi olmaktan çoktan çıkarmış durumda. Anime manga sevenller tam sever müptelası olur, sevmeyen “bu da izlenir mi ya!?” deyip kapatır. Daha önce hiç anime izlemediyseniz Death Note isimli akıllara ziyan seriyi tavsiye ederim. İzleyince ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.


6-) İŞ DİSİPLİNİ VE ÇALIŞMA HAYATI

Son yıllardaki rakamlara bakıldığında çalışma saatlerinin Avrupa standartlarına çekilmeye başlansa da Japonlar çalışmak için yaşıyor diyebiliriz. Bunun birkaç nedeni var: İlk olarak inanç sistemleri olan Şintoizm’de çalışmak ibadet sayılıyor. Günümüzde bu inanca bağlılık zayıflasa da çalışma gelenekleri hâlâ sürdürülüyor. İkinci ve en büyük neden ise eğitim sistemleri. Eğitim hayatına başlayan Japon çocuklar kısa süre içerisinde kendisilerini sabah 6’dan akşam 9’a kadar süren bir temponun içinde buluyor. Rekabeti iliklerinden hisseden Japonya’nın okul sonrası gidilen üniversiteye hazırlık kursları “Juku”lar hiç boş kalmıyor. Bu cendereden geçip iş hayatına başlayan Japonlarda işverene ve işyerine sadakat çok önem verilen bir konu. Sabahları şirket sloganının andımız gibi okuyarak işe başlamak çoğu firmanın en sevilen ritüeli. Milattan sonra 578 yılında kurulan ve halen faaliyetlerine devam eden dünyanın en eski şirketi Kongō Gumi’nin bir Japon kuruluşu olması tesadüf değil. Öyle ki, aile şirketi yok olmasın diye erkek çocuk evlat edinmek (evet, ataerkil bir bakış) Japon üst sınıfı için son derece normal.

Japon toplumunda son 10 yıldır tartışılan bir çözülmede de söz konusu. Gençler arasında giderek yaygınlaşan aseksüellik aile kavramını da bir hayli zayıflatmış durumda. Evde bekleyen bir eş ya da çocuk(lar) olmayınca hayatı çalışmadan ibaret insanlar haline geliyorlar ve hatta çalışırken ölüyorlar. Dünya literatürüne ölümüne çalışmak anlamına gelen Karoshi kelimesini kazandırmış bir millet olarak yılda ortalama 328 kişiyi aşırı çalışmaktan kaybediyorlar.


7-) TOPLUMSAL PARADOKSLARIN ÜLKESİ: JAPONYA

Bir yandan binlerce yıllık geleneklerini yaşatırken bir yandan da modern dünyanın
sorunlarıyla cebelleşen Japon toplumu bünyesinde birçok dönüşümü bir arada yaşatıyor. Aile kurumunun zayıflaması Japonların şu an en çok muzdarip oldukları sorunların başında geliyor. Öyle ki, ülkede evcil hayvan sayısı bebek sayısını ikiye katlamış durumda. (Bir dönem ülkemizde de meşhur olan sanal evcil hayvan Tamagotchi oyuncaklarını gerçeğine bakmayı beceremeyen ya da o sorumluluğu almak istemeyen Japonların icat etmiş olması sürpriz değil yani.) Doğum oranları çok yavaş seyrettiği için istatistiklere göre yetişkin bezi çocuk bezinden katbekat daha fazla satılıyor. Japonya’da 100 yaşın üstünde 50.000 insan yaşadığını da belirtelim. Fakat bu sizi yanıltmasın dünyanın en yüksek intihar oranlarına sahip ülkelerden biri de Japonya.

Kutsal kabul edilen Fuji Dağı’ndaki Aokigahara ormanı ya da Japonları deyimiyle ‘Jukai’ (ağaç denizi) her yıl binlerce kişinin intihar etmek için geldiği mekanlardan sadece biri. İntiharı bir onur kurtarma yöntemi olarak benimseyen Japonlar, tarihi Titanic kazasından canlı kurtulan tek Japon olan Masabumi Hosono’yu diğerleriyle beraber ölmediği için korkak ilan etmiş. Her yıl ortalama 30 bin kişinin intihar ettiği Japonya ölüm ile yaşam, geleneksel ve modern dünya arasında yaşayan bir paradoks toplumu olarak sosyal bilimcilerin en çok araştırdığı ülke olmayı hak ediyor.

Leave a Reply